6 Mayıs 2009 Çarşamba

Şiirsel bir söz sanatı

İstanbul'daki Salvador Dali ziyareti ve ziyafetiyle ve de dostlarımla hasret gidermekle vakit geçirdikten sonra, 18 Ocak 2009 gecesi 00:00 saatinde kalkan İstanbul-Ankara otobüsündeydim. Elimde yine Kitâb-ı Aşk ve beynim yine hayaller üretip üzerine aşk etiketini basan bir fabrika. İnsan, otobüs yolculuklarında olduğu gibi, bir şeyler yapmaya imkan bulamadığı zaman daha çok düşünüyor, dolayısıyla daha yaratıcı olabiliyor. Orda aklıma "aşk" kelimesini akrostiş olarak kullanarak aşkı anlatan bir şiir yazma fikri geldi. Birkaç şey karaladım. Cık, beğenmedim. Sonra 3 dize olması hoşuma gitmedi kafiye açısından, çift sayı olsun diye "aşık" kelimesini kullanayım bari dedim ve yazdım.

DİVANVARİ AKROSTİŞ

Ateş-i hicranın içimi kavurmaz sanma
Şem'ane yakar sana aşıkları ol ateş
Irak olmazdı gözlerine gözlerim amma
Kör etmese hicâb-ı didardan dahi güneş

Bu dörtlükle birlikte artık İskender Pala'nın kitabının ne kadar etkisinde kaldığım gün ışığına çıkmış oldu sanırım. Yalnız son dizesinde otobüsten indikten sonra bir Osmanlıca sözlükten yardım aldığımı itiraf etsem umarım ki şiirin değeri azalmaz. Yardım aldım çünkü ordaki amacım tevriye yapmak, yani bir sözle farklı anlamlar kast etmekti.

Aslında insanın ne aldığı önemli şiirden tabii ki ama hem kullandığım dil ağır olduğu için, hem de insanlar söz sanatlarını çok bilmedikleri için, şimdiye kadar çoğu insan anlamadı son dizedeki tevriyeyi. Ben de boşa gitmesin diye anlamalarını istiyorum ve genelikle anlatıyorum. Tevriyeyi açıklamadan önce kelimelerin anlamlarını yazayım da belki ben anlatmadan anlamak isteyenler olur :) (Şem mum demek bu arada, şem'ane de mum gibi)
Hicâb: 1- perde; 2- utanma,ar; 3- engel
Didar: 1- yüz, güzel yüz, sevgilinin yüzü; 2- görüşme, buluşma

İlk kast ettiğim anlamda hicâb perde, didar da sevgilinin yüzü anlamında kullanıldı. Yani şu demek, sevgilinin yüzü bir güneş ve öyle bir güneş ki yüzünün perdesinden bile kör edecek kadar güçlü ve şiddetli bir nur saçıyor.
İkinci anlamı ise biraz benim kendi kişiliğimle yani çekingenliğimle ama daha çok İskender Pala'nın kitabında geçen, çoğu kez sevgiliyle kavuşma anının bir türlü gelmediği, hatta fırsatı olsa bile aşığın sevdiğiyle karşılaşmaya cesaret edemediği durumlarla alakalı. Bu sefer hicâb utanma, didar ise görüşme, buluşma anlamında kullanıldı. Yani şöyle ki, seninle görüşmek benim için erişilmez bir güneş ve zaten bu görüşmenin, buluşmanın utancından kör olurum ben göremem bile seni.

İşte aşk ve şiir birleşince öyle güzel bir sanat çıkıyor ki ortaya, nasıl anlamak istersen öyle anla ama yine de çok şey ifade ediyor. Kim bilir belki kimler ne anlamlar çıkaracak bu dörtlüğü okurken. Zaten güzelliği de orda aşkın. İnsanın, hatta evrenin en büyük sırrı olmasının altında yatan da bu.

4 yorum:

  1. Aşktır ki gerisi vesairedir.. İskender Pala'nın derslerine iştirak etme fırsatı buldum bir çok kez. Onun kitaplarını okuyup da etkilenmemek mümkün mü bilmiyorum. Ama karşısında dinlemek, yazdıklarını gerçekten hayata geçirdiğini, bizzat yaşadığını görmek daha bir başka etkiliyor insanı.

    Sizi de epey etkilemiş dediğiniz gibi, ve yazınız çok güzel..:)

    YanıtlaSil
  2. öncelikle özür dilerim gecikmiş yanıtım için ama pek internete giremiyorum.

    çok teşekkür ederim efendim, o sizin güzelliğiniz ;)

    ayrıca çok şanslı olduğunuzu belirtmek isterim İskender Pala'yı dinleme fırsatı bulduğunuz için. Ben bu yazıdaki dörtlüğü yazdıktan sonra kendisine bir e-posta gönderdim ancak yanıt alamadım. Ya e-posta adresleri yanlıştı (google'dan buldum) ya da üstad yoğunluğundan görmedi herhalde. Ama sırada yazdığım bir şiir daha var. Onu da tamamlayınca yine ulaşmaya çalışacağım kendisine.

    YanıtlaSil
  3. bir divan edebiyatı ve İskender Pala hayranı olarak çok beğendiğim dörtlüğünüzü :)

    YanıtlaSil
  4. teşekkür ederim.
    ben de beğenmenizi çok beğendim ;)

    YanıtlaSil